hayali cemaatler – dertli sözlük
benedict anderson'un1983 yılında çıkmış kitabı.
yazar milliyetçiliğin inşa edildiği noktasından yola çıkarak farklı ülkelerin deneyimlerini örnek gösterip, ulus-devletlerin nasıl doğup büyüdüğü üzerine fikirlerini yazmış kitapta.
sosyal bilimlerde en çok atıf alan kitaplardan birisidir, google scholar'da şu an yaklaşık 110 bin atıfı var. abd üniversitelerinde de en çok okutulan on kitaptan birisidir.

orjinal ismi "imagined communities"dir. türkçe'ye hayali cemaatler olarak çevrilmesi tam bir fecaattir, milletlerin hayali olduğunu söylemek anderson'un anlattıklarının tam zıttı bir manaya gelir. olması gereken "muhayyel cemaatler" tabiridir. zaten türkçe çevirisinin kapağına da m.kemal koymuşlar, ona hiç girmeyelim. tom ve jerry resmi falan koysalar bile daha alakalı olurdu.

temel olarak anderson ne söylüyor: millet kavramı toplumsal olarak inşa edilmiştir. modernitenin bir ürünüdür. pre-modern dönemde dini topluluklar hakimken modern devirde bu cemaatleşmeler yerini milletlere bırakmıştır. yazarın kitabın ta başında açıkça anlattığı gibi onu bu kitabı yazmaya sevk eden "nasıl oluyor da milliyetçilik fikri bu kadar güçlü olabiliyor ve insanlar çok kolaylıkla milletleri için ölümü göze alabiliyor" sorusudur. kitabın yazıldığı dönemdeki çin-vietnam savaşı bunun en açık örneği. nasıl oluyor da bu iki sosyalist güç birbiriyle savaşabiliyor? dolayısıyla anderson, marxistler için büyük bir muamma olan bu soruya cevap vermeye çalışıyor.

muhayyel kavramı da yanlış anlaşılmaya çok müsait. burada anderson bütün cemaatlerin muhayyel olduğunu söylüyor. örneğin dini bir cemaatin müntesipleri de kendi dindaşlarınının çok büyük kısmını hayatı boyunca göremeyecek ve tanıyamayacak olduğunu bilse bile dini bağlar ile onlarla materyal temeli olmayan bir ortaklık kuruyor, kimlik inşa ediyor. bu anlamda milletler de "sınırlı", "egemen" bir şekilde hayal edlimiş cemaatlerdir. dini cemaatlerde olduğu gibi aynı millete ait olan insanlar da birbirlerini görmeseler/tanımasalar bile aynı millete ait olduklarını düşünebiliyorlar. peki önemli olan soru, bu nasıl mümkün oluyor?

anderson'a göre "print capitalism" denilen avrupa'da 17. yüzyıldan sonra kurumsallaşan kitap basma faaliyeti milliyetçilik ile yakından ilgilidir. matbaa ile beraber latince'nin hakimiyeti yıkılmış ve fransızca, almanca ve ingilizce basılan kitaplar milliyetçilik fikrinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. özellikle roman ve gazete önemlidir çünkü insanlar, örneğin gazete okurken, ülkenin sınırlarını, vatandaşlarını, devletini aynı anda zihninde bir bütün olarak canlandırma imkanı bulabiliyor. romanlar da aynı şekilde. bu faktörler haricinde anderson reform hareketleri, bürokrasinin gelişmesiyle avrupa dillerinin standart şekline kavuşmasını da örnek olarak veriyor. millet fikrinin kurumsallaşmasına ise üç faktör yardım eder: müze, nüfus sayımı ve harita. sınırları belirlenmiş bir ulus haritası milletimizi hayal etmemizi kolaylaştırır. müze ortak değerleri sembolize eder vesaire.

velhasıl anderson'un başlattığı düşünce geleneği milliyet fikrinin bir özden kaynaklanmadığını tam aksine belirli sosyal-ekonomik-toplumsal dinamiklerin bir araya gelmesiyle "inşa edilmiş" bir sosyal olgu olduğunu iddia eder. bunu örneğin bir türk milliyetçisine veya afet inan'a sorarsanız size öfkeyle bakar ve "türk tarihi dünya tarihi kadar eskidir" (afet inan, türk tarihinin ana hatları); türklük kavramı ilk insandan beri vardır; mu medeniyeti, kürşat mürşat diye yüzlerce hikaye anlatır.
türkçe basımının kapağında atatürk olması muhtemelen bilinçli ve yerinde bir tercihtir. zira kitap milletlerin tasarlandığını anlatır ve cumhurriyet döneminde türk milleti resmen tasarlanmıştır. i̇nkilaplar, bayramlar, devrimler , marşlar hep bu tasarının unsurlarıdır.