ehl-i sünnet ve-l cemaat – dertli sözlük
sünnet ve cemaat ehli demektir. sünnet peygamber efendimiz (sav)'in yoludur. cemaat ise ashab-ı kiram (r.a)'dür. peygamber efendimiz (sav)'in "ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. bunlardan 72’si, cehenneme gidecek, yalnız bir fırka kurtulacaktır. cehennemden kurtulacak olan tek fırka, benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.) [tirmizi, i̇bni mace]" hadisi mucibince itikadını belirleyen kimselerdir. bu nedenle bu itikat üzere giden müslümanlar vasat ümmet tabirine uygun insanlardır.
yanlış değerlendirmelere maruz kalmış düşünce sistemidir. yanlış anlaşılmasındaki en büyük etken, aslında islamcılardır.(b: ehl-i sünnet ve-l cemaat demek, sünnetin yolunda ve islam ümmetinin ittifak ettiği görüşler manasına gelir. ehl-i sünnet ve-l cemaat bir düşünme biçimidir. islam'ı bir yorumlama biçimidir. )(b: şimdi birisi çıkıyor, ehl-i sünnet düşünce biçimi hatalıdır diyor. gelmiş ve geçmiş ehl-i sünnet çizgisinde ittifak etmiş bütün müslümanlardan daha mı fazla şey biliyorsun diye sorulur bu insana.)
(b: ehl-i sünnet bir düşünce biçimidir, tekrar belirtiyorum, ümmetin ittifak ettiği bir düşünce biçimidir. bir din değil. dinin bir yorumu. ümmetin ittifak ettiği bir yorum. )
ehl-i sünnet ve-l cemaat düşünce biçimini toplumun din gibi gördüğünü iddia eden islamcılardır. toplum dini yorumlamak hususunda tabi ki sünnetin çizgisinde, ümmetin ittifak ettiği bir düşünüş biçimiyle düşünecek. bir islamcının batıl batı felsefesiyle anlatığı islam yorumuna tabi ki itibar etmeyecek. tabi ki islam'ı kendi değerleriyle değerlendirecek.
islam tarihinde peygamber ve ilk iki halife dönemi hariç hangi dönemde ittifak olmuş da bu kadar iddialı bir tespit yapar ve bu düşünce sistemini "hak" diye tanıtır insanlar anlamadın gitti arkadaş.

ümmetin ittifak edeceği görüşleri -yani dinin hudutlarını- allah kur'an ve peygamber yoluyla çizmiştir zaten, bir başkasının çizmesine gerek yok.
bu hudutların içi ve dışında bulunan ve gündemimize giren hususlarda nasıl bir yaklaşım sergileneceğiyle alakalı ise düşünce sistemleri ortaya çıkmıştır.
bu noktada hiçbir düşünce sistemine "hak" demek kimseye düşmemeli.

ümmetin ihtilafında hayır olan noktada zaten bu hususlardır. yoksa allah'ın çizdiği hudutlarda değil.

bu sebeple dinin esas teşkil eden hususlarıyla alakalı olarak allah'a ve resulüne aykırı hareket eden ve kendine müslüman diyen güruh varsa onları töhmet altında bırakınız lütfen.
harici olarak bir kişi allah'ın çizdiği ana kaideleri biliyorsa, putları reddediyorsa ve kendisini müslüman görüp öyle isimlendiriyorsa, ehl i sünnet gibi düşünmüyor diye töhmet altında bırakmak hiçkimseye bir fayda sağlamayacaktır.

hatta bu üslup, bu ötekileştirme, islam tarihi boyunca müslümanlar tarafından en çok benimsenmiş olan bu düşünce yapısına zarar verecektir/vermektedir.

biline...
dini anlamada kullanılan bir yorum. haktır ya da değildir demiyorum. bunu ispatlamaya da çalışmıyorum. sadece olanı olduğu gibi anlatıyorum. islam aleminin çoğunluğu hangi düşünce biçimini benimsemişse, bu ittifak unsurudur. çoğunluğun görüşü dikkate alınır. bu nedenle bu düşünce biçiminde ittifak olduğu kabul edilir. bu anlatış şeklime göre "hak olduğu" anlaşılıyorsa ve herkes böyle anlıyorsa, demek ki aslında herkesin hakkaniyet ölçüleri benzer ama kimisi nefsinin zebunu olmuş gibi bir mana çıkabiliyor buradan. burada sadece olan olduğu gibi anlatılıyor. herhangi bir şey ispatlama hususu mevcut değil.
bir diğer husus da ötekileştirme yapanlar. kimsenin kimseyi ötekileştirdiği yok. sadece düşünceler anlatılıyor. bir ötekileştirme varsa kişilere değil, düşünceleredir. ama "herkes müslüman, bizler islamcıyız." diyenler kendilerini müslümanlardan ayrı tutuyor. ötekileştirmeyi kendileri yapıyor. hem de kendilerini ötekileştiriyorlar. (*)
73'ün 1'i kurtulacaktır hadisini ehl-i sünnet tanımlamasında kullanıp münafıkları hitap alan ayetleri de islamcı deyip çeşitli söylemlerle yaftaladığınız kimseler adına kullanırsanız başkaca bir anlam çıkarmak mümkün olmuyor.
tıpkı şu olaydaki gibi: (http://i.ytimg.com/vi/snytcasmxei/0.jpg)

islamcılık adı altında yazı yazanların eserleri ortada. bu minvalde bir yazı yazan kazım sağlam'ın islamcılığın iki şekli yazısı da öyle.

ayetler eşliğinde münafık yaftalamasındansa yazdıklarından, yaşamlarından ve yaptıklarından yola çıkarak bir şeyler söylemek daha makul olsa gerek.
ittifak edilmiş bir düşünce sistemidir. ümmetin ittifak ettiği bir konuda ihtilaf çıkarmak, insanları birbirine düşman etmek, başka türlü anlatılamazdı. başkaca da anlatılamazdı. olanı olduğu gibi anlattım. hiçbir düşünceye hak ya da batıl denmedi. ehl-i sünnet ve-l cemaat düşüncesi cumhur ulemanın ittifak ettiği bir konudur. çoğunluk bu düşünceyi benimsemiştir. ümmetin ittifakı o konunun doğruluğunun ispatıdır. bu bir icmadır. icma ile ilgili bir hadis:

--- iktibas ---

ümmetim dalalet üzerinde ittifak etmez. [i̇bni mace]

--- iktibas ---

bir ittifak mevcut. biz bir şey demeyiz. işte hadis. ittifak edilen bir konuda ihtilaf çıkarıp, müslümanları birbirine düşürenleri de biz başka bir türlü ifade edemeyiz değil mi?

islamcılık ekolünden bir tanesinin anlatılması:
(bkz:fazlur rahman malik)
diğerleri de anlatılır. hiçbir sıkıntı yok.
düşünce sistemini geçtim,
bu kavramın günümüzdeki kullanımının kelime manasından uzaklaşıp islam dairesini sınırladığını, beynelmilel çapta var olması ve çalışması gereken islam toplumunu da yerel, haricinde olan her şeyi tecrit eden milliyetçi bir yapıya soktuğunu düşünüyorum.

islam toplumu içinde neşet eden düşünce sistemleri, örfler farklılaşabilirler, ayrılabilirler.
esas kaynak olan kur'andır. kaynak değişmedikçe mesele yok.
fakat her sistem ve örf kendi yapısını islamın tek ve asıl yapısı olarak kabul edince sorunlar, tecrit etmeler, tekfir etmeler başlıyor.
ehl-i sünnet ve-l cemaat şemsiye bir kavramdır.ve ehl-i sünnet ve-l cemaatin fırka-ı naciye olarak kabul edilmesi de bundan kaynaklanmaktadır.
islam toplumu içinde sadece düşünce sistemi,örf gibi ayrılıklardan farklı görüşler oluşabilir.
bu farklı görüşler dinin ana esaslarında bütünleştiği sürece bir sorun yoktur hatta hadis'te belirtildiği gibi rahmettir,berekettir.bu farklı görüşler kendilerini her ne isimle isimlendirilerse isimlendirsinler müslümandırlar ve kimsenin onları tekfir etme hakkı yoktur.
evet müslüman tekfir etmekten,tecrit etmekten ısrarla kaçınmalıdır ama dinini bu dine ait olduğunu söyleyip yine bu dine en büyük zararı verenlere karşı da savunmasını bilmeli ve yanlış yolda olduklarını söyleyebilmelidir.dinin esas kaynağı kitaptır,sünnettir.bunlara muhalif davrananları cehenneme girecek
fırkalardan biri olarak kabul etmemekte sünnete muhalefet olur.islam toplumunda ki ayrılıkların nedenlerine bakılıp ondan sonra bir yorum yapılmalıdır.müslüman sorumluluk sahibidir ve bu sorumluluğunun bilincinde olup ona göre hareket etmelidir.
kavram haktır,
mesele kavramın zaman dilimi içinde yuklendiği (zaman dilimlerinde kavrama yüklenen) manalarda.

misal;
tasavvuf.
bugün bir ömür dizinin dibinde oturabileceğim tasavvuf meşrebli zatlar da var.
fakat kendisinden ve fikrinden allah'a sığınacağım tasavvufçular da var.
ikinci kısım tasavvufun asıl manasından uzaklaşmış olabilir fakat son tahlilde söylemleri tasavvuf.
ve ne yazık ki ikinci kısım çoğunlukta.

ehl-i sünnet ve-l cemaat kavramına itiraz ettiğimiz nokta buna benzer.
ehlisünnet vel cemaat diye sonradan kendisine isim takılan ve bu ismi kabul eden islamın ana omurgasıdır, mezhep filan değildir, bütün sapan bu ana omurgadan sapmıştır.

yukarıda yazılanlar gibi, kendine müslümanım diyenlere müslüman demek basit mesele değil, imanın rükünlerinde ihtilaf edenlerdir, mesele o kadar basit olsa bu kadar ihtilaf olmaz.

mesela şia. siz yolda şia görünce medar-ı ihtilaf noktaları konuşmayın, kimse oturun ona kafir nazarıyla bakın demiyor, vech-i tevfik ve konuşma zemini bulmaya çalışın, nitekim benimle birlikte ana omurgaya iltihak eden bir şia bir zaman sözlükte benimle birlikte bulundu, yazmadı ama memnunane aramıza girdi, kendisini ehlisünnet olarak tesmiye etmekten de çekinmedi.

fakat şia fikri dalledir. sapma boyutu da çok büyüktür. bir kere kuran metinlerimiz dahi değişiktir, okudukları kuranda ekleme çıkarma vardır. amentümüz değişiktir, kader inançları mutezilidir, nübüvvet inançlarında velayet ve nübüvvet mülteyemdir birbirine kaynaştırılır ayırt edilmez. hulefa-ı raşidine ve sahabenin kahir ekserine düşmanlık ederler. şimdi; ebu talib için necat arayan ana omurga müslümanlar nerede, ömer r.a. ayşe r.a. lanet edenler nerede?

veya mesela haricilik, tekfir ve tağut diye iki kelime üzerine dönen, hemen her derste şehadetin manasını daraltıp, bütün müteşabihatı zahir manasıyla döndürmeye çalışan bir güruhu ana omurgadan göstermek nedir? ama buyrun bir hariciyle, bir daeş sempatizanıyla oturun konuşun, münazara, mülakat edin, hatta musahabeler yapın. ama efkarını ana omurgadan gösteremeyiz.