akide – dertli sözlük
meşhur manası (terminolojik manadır (islam terminolojisi)) : itikadi yani inanışa dair kırmızı sınır mahiyetindeki kaidedir.kelime köküne bakalım, zira;kelime kökünü anladıkça, hem kelimelerin toprak altında kalan bağlarını öğrenmiş hemde manasını tevessü edip genişlendirmiş oluruz, ki bunlar kuranın kelimeleri olduğu cihetle, kuranında her kelimesinde çok manaları devşirmemize kabiliyet kesbettirir.kelime kökü ''ayn'' ''kaf'' ''del'' harfleridir. akd' dir yani akit (sözleşme,ahitleşme manasındaki)türemişleri: kaide, itikad, akaid.kaide: en bilinen manaları: kural, ahkam, temel, karar, hükümakd: bağlamak, bağ kurma, neticeye vardırma, bir karara bağlama, sözleşme, orta yol bulma, karar kılmaburada zımnen ikinci şahıs/şahısları da devreye sokan işari fiildir.itikad: kaideleme, akideleme, akd leme demektir.hepsini toplarsak akide:-tek başına yapılan enfüsi bir fiil olarak düşünülse: birçok etkenin değerlendirilerek, her etkenin ortak noktasının kabulünü alıp, bağlı kalınacak nitelikte ve sağlamlıkta ve vazgeçilmez hükümlerden oluşan, kendine bağlayıcı bir söz niteliğindeki kanaat ve karar.-afaki ve çok taraflı bir fiil olarak düşünülse: birçok aklın ve ilim sahibinin ve fikir sahibinin ve etkenin birlikte, konvensiyonel olarak, ortak kanaatın mahsülü olan, herkesin mutabık ve memnun olduğu, kırmızı hatları teşkil eden, sağlam kural veya kurallar.elhasıl:başta itikadi kaidelerimiz olmak üzere; kaide denilir nitelikteki hükümler, zannedildiği gibi nassın tek taraflı ve tek maksadı güden, tek doneyi veya birkaç doneyi memnun eden bir hüküm olmadığını, ortak aklın, ilmin, duyguların, etkenlerin birlikte kanaat getirdiği, menbaı itibariyle nass olsa bile, bu etkenleri barındırmadıkça kaide olmayacağı, dolayısıyla kuranın hükümlerinin, ancak tüm etkenlerin, mesela başta akıl, çevre, his, nefis, sosyoloji vs..gibi birlikte tahlili ve rey vermesiyle tam kıymetinin anlaşılabilecek nitelikte olması, hem kolay anlaşılabilir ancak tam anlaşılması gayetle müşkül olmasını sağlıyor, hemde deruni-enfüsi yani sadece nefsin reyiyle bakan kişilerin meseleyi anlamasını imkansızlaştırıyor.hasılen hasıl:akide/kaide/itikad/hüküm (denilen şey):- ortak etkenler mahsülüdür, genişliği nisbetinde tüm etkenlerin ortak paydasını içerir- tüm etkenleri memnun eder- tüm etkenleri birbirine bağlar, ağ kurar- tüm etkenlerin kendisini bağlayıcı otokontrol mekanizmasını üst kural koyucu olmadan kurar- toplum sözleşmesidir- kaynağı dogmatik olsa da (zira ilahlığın şanındandır) neticesi herkesin reyine vabestedir- anlamak için sadece nefsin tekebbürüyle düşünülürse anlaşılmaz olur- kendi kârını bilen herkes için kârına baktığı açıdan anlaşılır- akidenin genişliği nisbetinde etkenleri birbirine bağlar, ve o etkenler üzerinde bağlayıcı olur- zorlanmadan, severek, isteyerek riayet etmeyi sağlardemek: birşeye kaide demezden evvel, böyle bir ortak aklın mahsülü olduğu nisbetle birbirimize dayatırsak, kabulünde müşkül olmaz, karşıdaki de karşıdakilerde onda kendini, hoşnutluğunu bulur, kararhah olur, dayatma kural olmaz, kabul görür.etkenlerde arananlar: kaideyi süzen, değerlendiren etkenler mutlaka bir veya birkaç alanda halis, alim veya amil olmadırlar. yoksa, kaideyi anlamazlar.demek kaide oluşması için, ya aynı niteliği haiz etkenler biraraya toplanır, ki bu dar bir kaide olur.eğer kaide oluşturmak için farklı etkenler toplansa bu defa herkes ehli olduğu mevzu için konuşsa o zaman kaide ortaya çıkar.fıtri olarak yapılan bu iş'tir/bir iş'tir akide. taklidcilerin vaziyeti: kaidenin sınırı, taklidcileri de içine alıyorsa, yani, ehil olan etkenler bir araya gelipte, ehil olmayan doneleri de kapsayan bir akide meydana getirdilerse, naehil olan etkenleri eğitimle, ilimle veya menfaatini okşayarak kaidenin ehil etkeni olması sağlanır. naehil için kanaatini sağlayacak menfaatini göstermek kafidir.işte kuranın huruf-u kudsiyesi olan bu üç harfin, sosyolojik, terminolojik, filolojik, psikolojik adi bir dersi netice buldu.subhaneke la ilme lena ma allemtena inneke entel alimul hakim.سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ