niyazi mısri – dertli sözlük
emine ışınsu'nun roman şeklinde yazdığı biyografisiyle tanış olduğumuz derviş.(*)
hamr-u ruy-i yâr ile sekran olan anlar bizi...
seslendirilmiş bir eseri "derman arardım derdime derdim bana derman imiş"

buyrun ; (http://www.youtube.com/watch?v=stsvhsydguy)
günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,
can yatur gâfil binâsı oldu virân bî-haber.

dil bekâsın, dost fenâsın istedi mülk-i tenin,
bir devâsız derde düştüm ah ki lokmân bî-haber.

bir ticaret kılmadın ben nakd-i ömr oldu hebâ,
yola geldim lîk göçmüş cümle karbân bî-haber.

çün “gel” oldu yalnız girdim yola tenhâ garîb,
dîde giryân sine büryân akıl hayrân bî-haber.

azığım yok, yazığım çok yolda türlü korku var,
yolum alırsa n’ola ger div vu şeytân bî-haber.

yol eri yolda gerektirir çağ ve çıplak aç u tok,
mısrıyâ gel dedi sana çünkü canân bî-haber.

mısralarının sahibi
tasavvufi halk edebiyatı şairi. sağlam bir medrese eğitimi almış; sezgisel bilgilerinden korkan kimi osmanlı yetkilileri tarafından yönetime şikayet edilmesi üzerine tekrar tekrar sürgüne gönderilmiş bir mutasavvıf. ayrıca; süleyman ateş tarafından türkçeleştirilen i̇rfan sofraları(mawaidu'l-irfan) adlı eserinde hz. hasan ve hz. hüseyin'in peygamber olduğuna itikad ettiğini söyleyen mütefekkir.
aslen malatyalı olup mısırda eğitim aldığı için mısri denmiştir. elmalıya gidip orada şeyhi ümmi sinanla kavuşmuş ve tasavvufi yönden yetişmiştir. şeyhinden hilafetini aldıktan sonra ünü saraya ulaşır. niyazi mısri ve müritleri bir sefere katılmak ister fakat sultan 2. ahmed durdurmak ister. fermanı dinlemeyen mısri dönüşünde haksız yere limni adasına sürgün edilir. giderken çok incinmiş, bunun üzerine: "osmanlının inkirazı (çöküşü) için dördüncü kat semaya bir kazık çaktım. bu kazığı benden başkası çıkaramaz." demiştir bir süre sonra da vefat etmiştir.
bundan 160 yıl sonra sultan abdülmecid han kırım savaşına girme konusunda kararsız kalınca yahya efendiyi kuşadalı ibrahim hakkı hz. ne dua ve görüş alması için gönderir. ibrahim hakkı hz. niyazi mısri haksız yere sürgün edildi, gönlü alına deyip bedduasını iletir.
sultan abdülmecid han niyazi mısrinin divanından rastgele bir bölüm açar karşısına:

oldum i̇smail gibi teslim hakk etti hemîn
i̇ki yüz bin dahî yetmiş beşte bir kurbân bana

anladım zebh-i azime bir işârettir bu koç
hem beşârettir gele yahya ile mihmân bana

beyitleri çıkar ve bunun üzerine savaşa girmeye karar verir. savaştan galip çıkınca niyazi mısrinin kabrine en kıymetli koçunu kurban eder.
fakat iş işten geçmiştir. 62 yıl sonra osmanlıyı çökerten antlaşma 1918 de limni adasında, niyazi mısrinin kabrine bakan mondros limanında imzalanmıştır.
aö' e selam ile. kurban olalım kurban olunana.ol cihânın fahrinin sırrına kurbân olayımhutbe-i levlâk âyetin şânına kurban olayımkaab-ı kavseyn-i ev ednâsına kurbân olayımben anın ilm ile irfânına kurbân olayımben anın esrâr-ı mi’râcına kurbân olayımol ebûbekr ü ömer osman ali dört yâridirol risâlet bağının anlar gül-i gülzârıdırcümle ashâb-ı hidâyet râhının envârıdırben anın âli’ne ashâbına kurbân olayımben anın ashâb ü ahbâbına kurbân olayımol hasan hazretlerine zehr içirdi eşkiyâhem hüseyn oldu susuzluktan şehîd-i kerbelâikisidir aslı nesli cümle âl-i mustafâben anın âl’ine evlâdına kurbân olayımben anın evlâd ü ensâbına kurbân olayımcümle ümmetten hayırlıdır o şâhın ümmetiümmetine cümleten artık eder hak rahmetienbiyâ ânınla buldu bunca lûtf ü izzetiben anın lûtfuna ihsânına kurbân olayımben anın envâ-ı eltâfına kurbân olayımher ne denlü enbiyâ ve mürselin kim geldilerümmeti olmaklığı hak’tan temennî kıldılarevliyâ ana niyazî kul u kurbân oldularben anın ayağının tozuna kurbân olayımyoluna gidenlerin izine kurbân olayım.hazreti pîr seyyid sultan mehmed niyazi-i mısrîkaddesallahu sırrahu'l emtârî
âşinâ-yı aşk olandan âh u zâr eksik değilkeşti-i bahre demâdem rûzigâr eksik değilmısralarının ve nicelerinin sahibidir.
arifan-ı samimiyet nüfusuna kayıtlı, hayatın mutlak bir aşamasında kapısına müracaat edilen şah.

şunlar nasıl...el eman gayrı senin elinden, (allahımız sana rahmet etsin)

zât-ı hakk’da mahrem-i irfân olan anlar bizi,
i̇lm-i sırda bahr-ı bî-pâyân olan anlar bizi.

bu fenâ gülzârına bülbül olanlar anlamaz,
vech-i bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi.

dünyâ vü ukbâyı ta’mir eylemekten geçmişiz,
her taraftan yıkılıp vîrân olan anlar bizi.

biz şol abdalız bıraktık eğnimizden şâlımız,
varlığından soyunup üryân olan anlar bizi.

zâhidâ ayık dururken anlamazsın sen bizi,
cür’ayı sâfî içüp mestân olan anlar bizi.

ârifin her bir sözünü duymaya insân gerek,
bu cihânda sanmanız hayvân olan anlar bizi.

kahr u lûtfü şey’i vâhid bilmeyen çeker azab,
ol azabdan kurtulup sultân olan anlar bizi.

ey niyâzî katremiz deryâya saldık biz bugün,
katre nice anlasın ummân olan anlar bizi.

halkı koyup lâ mekân ilinde menzil tutalı,
mısrıyâ şol canlara canân olan anlar bizi.